Etnomüzikoloji, dilbilim, arkeoloji ve tarih kaynakları; kemençe ve horonun “tek bir halkın tekelinde gelişmiş” olmadığını, aksine Karadeniz’in Helen-Pontus, Laz-Kartveli, Türk, Hemşin ve Ermeni topluluklarının ortak kültürel havzasında şekillendiğini gösteriyor. Bu kültürel unsurlar, binlerce yıllık etkileşimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olup, “kültürel difüzyon” (cultural diffusion) kavramıyla açıklanır: Farklı etnik gruplar arasında sınırlar geçirgen olup, müzik ve dans gelenekleri karşılıklı olarak paylaşılmış ve dönüştürülmüştür. Bu süreç, antik dönemden Osmanlı İmparatorluğu’na ve modern Türkiye’ye uzanan bir tarihsel devamlılık sergiler, где Pontus Rumları, Lazlar, Hemşinliler (Ermeni kökenli bir grup) ve Türkler gibi topluluklar, coğrafi yakınlık nedeniyle ortak repertuarlar geliştirmiştir.
Kemençenin Akademik Kökeni: Bizans Lyra Geleneğinden Karadeniz Formuna
Kemençe üzerine çalışan etnomüzikologlar, çalgının tarihsel kökenini Bizans dönemindeki “lyra” ailesine dayandırıyor. En eski yazılı kayıtlar 10.–11. yüzyıl Bizans kronikleri ve minyatürlerinde karşımıza çıkıyor, где bu çalgı armudi gövdesi, üç telli yapısı ve yayla çalınma tekniğiyle tanımlanır.
• Bizans kaynaklarında “lyra” olarak tanımlanan çalgı, armudi gövdesi ve yay tekniğiyle modern kemençenin doğrudan atası kabul ediliyor. Bu form, Pers kökenli “kamancheh” (küçük yay) kelimesinden türemiş olup, “kemençe” terimi de bu etimolojik kökene dayanır.
• Trabzon İmparatorluğu döneminde (1204-1461), Doğu Karadeniz ve Pontus kıyılarında yaygın bir çalgı haline geldiği biliniyor; burada Pontus Rumları tarafından “pondiaki lyra” olarak adlandırılmış ve ritüel müzikler için kullanılmıştır.
• Pontus Rumlarının kullandığı lyra/kementze, Gürcistan’daki chianuri, Ermeni-Hemşin coğrafyasındaki “kamani” tipleri; aynı çalgı ailesinin bölgesel varyasyonları olarak değerlendirilmekte. Örneğin, Hemşinliler arasında “kamani” olarak bilinen varyasyon, Ermeni kültürel mirasının bir uzantısıdır ve Karadeniz’in doğu kesimlerinde yaygındır.
• Literatürde bu süreç “organolojik dönüşüm” olarak tanımlanır; yani aynı çalgı ailesi farklı bölgelerde yerel ihtiyaçlara göre değişime uğrar. Bu dönüşüm, ticaret yolları ve göçler aracılığıyla gerçekleşmiş olup, Karadeniz’in çokkültürlü yapısını yansıtır.
1930 sonrası Türk müzisyenlerin katkılarıyla Karadeniz kemençesi, bugün etnomüzikolojide “bölgesel stilizasyonunu tamamlamış özgün bir form” olarak kabul edilmektedir. Özellikle 20. yüzyıl başlarında, Laz ve Pontus kökenli müzisyenlerin etkisiyle, çalgının perdesiz yapısı ve hızlı tempolu icrası modern biçimini almıştır.
Horonun Kökeni: Antik Daire Danslarından Modern Karadeniz Ritmine
Horon, yalnızca bir dans değil; antropolojik açıdan ritüel, topluluk kimliği, dayanışma ve kolektif beden dili unsurlarını taşıyan çok katmanlı bir gelenektir. Bu dans, genellikle kemençe eşliğinde icra edilir ve hızlı ayak hareketleri, omuz titretmeleriyle karakterizedir.
Akademik literatürde horonun kökeni üç temel eksende incelenir:
1. Antik Kolhis ve Pontus Dans Kültürü: Antik metinlerde “horos” veya “choros” (Yunanca “dans” anlamına gelen kelime) olarak geçen daire dansları hem Pontus hem Ege coğrafyasında belgelenmiştir. Bu danslar, savaş ritüelleri (örneğin Pyrrhic dans) ve toplu kutlamalarla ilişkilendirilir; Pontus Rumlarının “serra” dansı bunun bir varyasyonudur.
2. Bizans ve Trabzon İmparatorluğu Kaynakları: Saray kayıtları ve ikonografik tasvirler, bölgedeki dairesel dansların sürekliliğini ortaya koyar. Trabzon İmparatorluğu döneminde, bu danslar saray eğlencelerinde ve halk festivallerinde yer almıştır.
3. Kafkasya Dans Ekolojisi: Gürcü folklorundaki “khorumi” ve Laz folklorundaki zincir dansları, horonla yapısal benzerlikler taşır; bu da kültürel etkileşimin doğal bir sonucudur. Lazlar (Gürcü kökenli bir grup) ve Hemşinliler arasında benzer dans formları, Kafkasya’dan Karadeniz’e uzanan göçlerle açıklanır.
Modern Karadeniz horonu ise özellikle 19. yüzyıl sonu–20. yüzyıl başında ritmik hızlanma, omuz omuza duruş ve titretme tekniği gibi öğelerle bugünkü karakteristik biçimini almıştır. Bu dönemde, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte, Türk toplulukları tarafından yaygınlaştırılmış olsa da, kökeni çoketnikli bir sentezdir.
Rum, Laz, Hemşin, Gürcü ve Türk Perspektifleri: Akademik Çerçeve
Her etnik grup, kendi tarihsel hafızasına dayanarak kemençe ve horona farklı anlamlar yükler. Akademik yaklaşım ise bu anlatıları çatıştırmak yerine kültürel sempati ve etkileşim modeli içinde değerlendirir:
• Pontus Rumları: Kemençeyi “Pontos kimliğinin çekirdeği” olarak tanımlar; horonu antik “choros” mirasıyla ilişkilendirir. Pontus diasporasında, bu unsurlar kültürel direniş sembolü olarak korunmuştur.
• Laz Kültürel Belleği: Horonu ve kemençeyi “Laz etnomüzikolojik anlatının taşıyıcı ögeleri” olarak görür. Lazlar, Gürcü kökenlerine rağmen, Karadeniz’de Türklerle entegre olmuş ve bu gelenekleri paylaşmıştır.
• Hemşin ve Ermeni Kaynakları: Horon benzeri zincir danslarını ve yaylı çalgı geleneklerini Karadeniz folklorunun ortak unsurları arasında sayar. Hemşinliler, Ermeni kökenli olup İslamlaşmış bir gruptur ve “kamani” gibi varyasyonları kullanırlar.
• Türk Karadeniz Kültürü: Cumhuriyet sonrası özellikle Görele, Trabzon ve Rize merkezli icra geleneğiyle kemençe-horon ikilisinin en güçlü toplumsal taşıyıcısı hâline gelmiştir. Bu dönemde, ulusal folklor çalışmalarıyla standartlaştırılmıştır.
Etnomüzikoloji literatüründe bu duruma “ortak kültürel repertuar” (shared cultural repertoire) denir: Aynı coğrafyada yaşayan toplulukların zaman içinde birbirinden öğrenerek geliştirdiği ortak üretimler. Bu repertuar, etnik sınırları aşan bir “senkretizm” (syncretism) örneğidir.
Akademik Değerlendirme: Karadeniz Müzik ve Dans Kültürü Bir Sentezdir
Güncel araştırmaların tümü ortak bir noktaya işaret ediyor:
Kemençe ve horon tek bir etnik grubun değil, Karadeniz’in tarihsel sosyolojisinin ürünüdür.
• Çalgı organolojisi Bizans–Pontus hattında şekillenmiştir, где Pers ve Kafkas etkileri belirgindir.
• Dans koreografisi Kafkasya, Pontus, Laz ve Türk geleneklerinin iç içe geçtiği bir yapıya sahiptir.
• 20. yüzyıl itibarıyla Türkiye’de kültürel taşıyıcılığı en güçlü topluluk Karadeniz Türkleridir, ancak bu, önceki etkileşimlerin bir devamıdır.
Bu durum etnomüzikolojide “kültürel difüzyon”, “karşılıklı etkileşim”, “senkretik gelişim” gibi terimlerle açıklanır. Arkeolojik bulgular (örneğin antik minyatürler) ve dilbilimsel analizler (kelime kökenleri), bu sentezi doğrular.
Sonuç: Karadeniz Kültürü, Birlikte Üretilmiş Ortak Bir Bellektir
Bugün kemençenin sesi duyulduğunda ya da horon halkası kurulduğunda, aslında bin yılların ortak hikâyesi yeniden hayat buluyor. Arkeolojik veriler, müzikolojik karşılaştırmalar ve halkbilim araştırmaları bize şunu söylüyor:
“Karadeniz’de kültürel sınırlar çizgisel değil, geçirgendir.”
“Kemençe ve horon, etnik sahiplikten çok kültürel ortaklaşmanın sembolleridir.”
Bir Picoğlu Osman da, bir Katip Şadi de, Bahattin Mamurali de, Pontus diasporasının ustaları da, Laz ve Hemşin icracıları da bu büyük hikâyenin aktörleri… Karadeniz’in ritmi etnik değil, müşterektir. Bu ortak miras, modern dönemde diaspora topluluklarında (örneğin Yunanistan’daki Pontus Rumları) ve Türkiye’de festival kültürüyle yaşatılmakta, kültürel barışın bir aracı olarak işlev görmektedir.
