Sultan II. Mahmud’un kurduğu Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane, dönemin en ileri bilim dili olan Fransızcayı kullanarak Avrupa’daki bilgi birikimini Osmanlı’ya taşımayı hedefledi. Ancak bu hareketin arka planında daha büyük bir strateji vardı: bilgiyi alıp Türkçeleştirmek ve memleketin tamamına yaymak.
Bugün tarihçiler, o hamleyi şu cümlede özetliyor:
“Fransızca, bilgiye ulaşmanın aracıydı; hedef, tıbbı Türkçe konuşturmaktı.”
İlmin dil üzerinden milletle bütünleşmesi, II. Mahmud’un modernleşme vizyonunun özünü oluşturdu. O vizyon, sadece hekim yetiştirmekle değil, devleti güçlendirmekle ilgiliydi. Tıp bilimi, sadece hastalıkları tedavi eden bir alan değil; ordu sağlığını, toplumsal direnci ve devlet bekasını koruyan stratejik bir disiplin olarak görülüyordu.
Bu nedenle Tıbbiye, kuruluşundan itibaren devlet projesiydi.
1903: Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin Zirvesi
II. Mahmud’un attığı adım, 19. yüzyıl boyunca olgunlaştı ve 1903’te Haydarpaşa binasının açılmasıyla zirveye ulaştı. Tarihçiler, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin Haydarpaşa yıllarını “Türk tıbbının altın çağlarından biri” olarak tanımlar:
- Kurumsal yapı güçlendi
- Cerrahî ve farmakoloji gelişti
- Terimler Türkçe karşılık buldu
- Uluslararası bilgi akışı kanalları kuruldu
- Tıbbiye, askeri ve sivil eğitimin merkezi oldu
Bu dönem aynı zamanda, tıbbi terminolojinin Türkçeleştirilmesi için yapılan çalışmaların hızlandığı yıllardır. Bugün çok doğal gelen kelimeler – kalp, damar, sinir, iltihap – o dönemde ilmî çabanın sonucu olarak Türkçe hayatımıza girdi.
Tıbbiye, yalnızca bir eğitim kurumu değil; bir medeniyet inşa projesiydi.

2015: Tarihî Misyonun Yeniden İhyası
1903’ün güçlü mirası, uzun bir süre çeşitli kurumlar ve tıp fakülteleri üzerinden devam etti. Ancak bütüncül bir Tıbbiye vizyonu, ilk kez 2015 yılında Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin (SBÜ) kuruluşuyla yeniden ete kemiğe büründü.
SBÜ, daha ilk günden kendisini bir şehir veya bir kampüsle sınırlamadı. Üniversite modeli, dünyada eşi benzeri olmayan bir biçimde çok merkezli, çok kültürlü, çok ülkeli bir yapıya evrildi.
Bugün SBÜ:
- Somali Mogadişu
- Sudan Nyala
- Özbekistan Buhara ve Semerkant
- Suriye Çobanbey
- Bosna Hersek Saraybosna
- Kırgızistan
- Bangsamoro
- KKTC
- Filistin
gibi ülkelerde fakülte ve yüksekokullar kurarak, tarihî Tıbbiye misyonunu küresel ölçekte yeniden inşa ediyor.

Bu yapı yalnızca akademik değil, aynı zamanda stratejik ve diplomatik bir model. SBÜ, gittiği her yerde:
- Yerel sağlık insan gücü yetiştiriyor
- Akraba topluluklarla bağları güçlendiriyor
- Türk tıp dilini yaygınlaştırıyor
- Türkiye’nin yumuşak gücünü artırıyor
Eğitim Dili Neden Türkçe?
Bugün dünya üniversitelerinin çoğu sağlık eğitimini İngilizce veriyor. SBÜ ise tersine bir tercih yapıyor:
Bilgiyi Türkçe öğretiyor.
Bu karar, yüzeyde dil tercihi gibi görünse de, aslında tarihî bir stratejinin devamı:
- II. Mahmud Fransızcayı araç olarak kullandı
- Bilgiyi aldı, Türkçeleştirdi
- Memlekete yaydı
SBÜ bugün aynı modeli küreselleştiriyor.
Somali’de, Özbekistan’da, Bosna’da, Kıbrıs’ta eğitim alan yüzlerce öğrenci Türkçe tıp terminolojisi ile mezun oluyor. Bu durum, Türkçe’nin sağlık bilimlerinde uluslararası bir dil hâline gelmesi anlamına geliyor.
Rakamlarla SBÜ’nin Etkisi
- 9 ülkede akademik yapı
- 20’nin üzerinde uluslararası iş birliği
- 2 binden fazla yabancı öğrenci
- Dünya sıralamalarında sürekli yükseliş
- Türkiye’nin sağlık diplomasisine doğrudan katkı
Bu tablo, üniversitenin yalnızca bir eğitim kurumu olmadığını, stratejik bir aktör hâline geldiğini gösteriyor.
“Bu, bir eğitim projesi değil; bir medeniyet tasarımı”
SBÜ Rektörü Prof. Dr. Kemalettin Aydın, üniversitenin bu yaklaşımını şu ifadeyle özetliyor:
“Gönül coğrafyamız, haritalarla sınırlı değildir.
Somali Mogadişu’da dünyaya gelen bir bebeğe ilk dokunan eller, doğumhanede nöbet tutan genç bir ebenin elleridir; o ebe, bizim öğrencimizdir.
Sudan’ın Nyala acil servisinde bir yaralının nabzını tutan paramedik, kanamayı durdurmak için turnikeyi bağlayan kişi, bizim yetiştirdiğimiz paramediktir.
Özbekistan’ın Buhara ve Semerkant amfilerinde beyaz önlük giyen gençlerin gözlerinde aynı umut vardır; staj günlerinde katarakt ameliyatı izleyen, hastaya damar yolu açmayı öğrenen onlar, bizim çocuklarımızdır.
Suriye halkına hizmet veren hastanelerde Türkçe konuşulur; pansuman odasında açık yarası sarılan yaşlı bir adama hemşire, “Merak etmeyin, dikkatli davranıyoruz” der; o cümle Türkçedir.
Bosna’nın Saraybosna koridorlarında ameliyata hazırlanan cerrah, kanserli kitleyi çıkarırken arkasında sessizce dua eden bir ekip vardır; o cerrah, bu toprakların yetiştirdiği bir kardeştir.
Kırgızistan’ın yüksek dağ köylerinde, karla kaplı yolları aşarak hastanın ayağına giden aile hekimi, çocuğa aşı yapar, yaşlı bir kadına tansiyon ilacı verir; aynı medeniyetin evladıdır.
Bangsamoro’nun ada köylerinde, küçük bir doğum evinin loş odasında dünyaya gelen bebeklere bakan yenidoğan hemşiresi, elindeki serum setini hazırlarken Türkçe mırıldanır; çünkü önce kendisi o dili öğrendi. Elektriğin bazen günlerce gelmediği adalarda, bir fener ışığında atılan her düğüm, bir umut düğümüdür.
Filistin’in dar sokaklarında, bombardımanın gölgesinde pansuman yapan bir sağlık gönüllüsü, yanındaki çocuğun elini tutar; onun cesareti, bizim yüreğimizden güç alır.
Türkçe konuşan bir hekim, şifa dağıtan bir sağlık çalışanı, beyaz önlük giyen bir öğrenci varsa — işte orası bizim coğrafyamızdır.”
Bu sözler, II. Mahmud’un 1827’de başlattığı sürecin, 1903’te olgunlaşan yapının ve 2015’te yeniden ihya edilen misyonun aynı çizgide durduğunu gösteriyor.
Sonuç: 200 Yıllık Bir Strateji Hâlâ Devrede
1827 → Fransızca üzerinden bilgi transferi
1903 → Kurumsal zirve
2015 → Küresel Türkçe tıp modeli
Bu üç tarih, aslında tek bir hikâyenin bölümleridir.
Türkiye, tıp eğitiminde bilgi alan değil; bilgi üreten ve yayan bir ülke olma yolunda ilerliyor. SBÜ’nin çok ülkeli yapılanması, yalnız akademik başarı değil; sağlık diplomasisi, kültür aktarımı ve stratejik vizyon anlamına geliyor.
II. Mahmud’un iki asır önceki cümlesi bugün hâlâ geçerli:
“Bilgi yabancı dilden alınır; fakat milletin diliyle yaşar.”
Bu ilke, yalnız geçmişi değil; geleceği de belirleyen cümledir.
