Uzmanlara göre sendrom, genellikle rehine alma, kaçırılma, ev içi şiddet ve benzer travmatik deneyimlerde görülüyor.
Psikologlar, sendromun temelinde hayatta kalma içgüdüsünün, yoğun stres altındaki bireyi “tehdit kaynağıyla bağ kurmaya” yöneltmesi olduğunu ifade ediyor. Bu süreçte kurban, failin zaman zaman gösterdiği küçük olumlu davranışları abartılı şekilde algılayarak ona karşı empati veya bağlılık geliştirebiliyor.
Stockholm sendromunun ortaya çıkmasında etkili olan unsurlar arasında güç dengesizliği, çaresizlik hissi, izolasyon, dış dünyadan kopma ve tehdit ile iyilik davranışlarının aynı anda yaşanması yer alıyor. Uzmanlar, bu durumun bir tercih değil; bireyin aşırı stres altındaki zihninin geliştirdiği bir savunma mekanizması olduğuna dikkat çekiyor.
Sendromun belirtileri arasında, failin davranışlarını savunma, kaçma fırsatı olmasına rağmen kaçmama, dış yardımı reddetme ve failin zarar görme ihtimali karşısında kaygı duyma gibi tepkiler bulunuyor.
Stockholm sendromunun tedavisi ise mümkün. Özellikle travma odaklı psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi ve güçlü bir sosyal destek ortamı, kişilerin olay sonrası sağlıklı düşünce sistemine dönmesine yardımcı olabiliyor.
Uzmanlar, kamuoyunda sıkça tartışılan bu sendromun basit bir “duygusal yakınlık” değil, travmanın etkisiyle gelişen karmaşık bir psikolojik durum olduğunun altını çiziyor.
