Bir park düşünün…
Salıncağa binmiş çocukların kahkahaları değil, bankta telefonuna dalmış annelerin sessizliği duyuluyor.
Top oynayan çocuklar değil, tabletin başında “bir bölüm daha” diye pazarlık yapan minikler var.
Dijital çağın içindeyiz.
Geri dönüş yok, kaçış da yok.
Fakat önemli bir soru var:
Bu çağın içinde çocuk kalabilmek mümkün mü?
Ekran Esareti: Çocuklar Hızlı, Duygular Yavaş
Bugünün çocukları çok hızlı tüketiyor:
- Hızlı görüntü
- Hızlı bilgi
- Hızlı haz
Ama duygular yavaş işliyor.
Sabır, bekleme, hayal kurma, paylaşma… bunlar yavaş; dijital dünya ise hızlı.
Bu hız farkı, çocuk ruhunda bir gerginlik yaratıyor. Öğretmenler “Çocuklar artık iki dakika bile dinleyemiyor” diyor. Psikologlar “Dikkat dağınıklığı arttı” diye uyarıyor. Anne-babalar “Bir türlü yetmiyor” diye yakınıyor.
Sorun yalnızca ekran değil.
Sorun, ekranın hayatı yedeklemesi.
Bir çocuk sıkılmayı bilmezse, düşünmeyi de öğrenemez.
Sıkılma Lüksü Kalmadı
Eskiden sıkılmak çocukluğun doğal parçasıydı.
Bir taşla, bir kağıtla, bir gölgeyle bile oyun kurardık. Sıkıntı hayal gücünü çağırırdı.
Bugün çocuk sıkılmadan ekran hazır:
- Animasyon var,
- Oyun var,
- Video var,
- Sonsuz akış var.
Ve ne yazık ki:
Çocuk artık kendi iç dünyasına dönmüyor.
İçeride merak, duygu, üretim potansiyeli dururken; dışarıdan gelen hızlı akış onu uyuşturuyor.
Aile: En Önemli Ekran
Birçok aile dijital cihazları “çocuğu oyalama” için kullanıyor.
Yemeğe gelsin diye tablet açılıyor.
Markette ağlamasın diye telefon veriliyor.
Restoranda sessizlik uğruna çizgi film sunuluyor.
Bu geçici çözümler, uzun vadeli sorunlar doğuruyor:
- Dil gelişiminde gecikme
- Dikkat sorunları
- Zayıf sosyal beceri
- Öfke patlamaları
- Uyku düzensizliği
Bir çocuk için en önemli ekran anne-babanın yüzüdür.
Göz teması, sevgi, güven…
Bunlar hiçbir ekrandan alınamaz.
Yasaklamak Çözüm Değil: Yönetmek Anahtar
Dijital çağda “yasak” gerçekçi değil.
Çocuk elbette ekranla tanışacak, oyun da oynayacak, araştırma da yapacak.
Ama kontrol çocuğun değil, yetişkinin elinde olmalı.
Temel ilkeler açık:
- 2 yaş altına ekran önerilmiyor
- 2–6 yaş: günde 1 saat kaliteli içerik, mutlaka ebeveyn eşliğinde
- 6 yaş üstü: günlük ekran süresi 2 saati geçmemeli
Bunlar yalnızca süre değil, kalite meselesidir.
Ekran çocuk bakıcısı değil; araçtır.
Ekran oyun alanı değil; bilgi kapısıdır.
Çocuğa şunu öğretmeliyiz:
“Ekran benim yaşamım değil; bir parçası.”
Bedel: Kaybolan Çocukluk
En büyük kayıp, en sessiz olandır: çocukluğun kaybı.
- Çamura basmadan büyüyen ayaklar,
- Uçurtma uçurmadan büyüyen eller,
- Sokak görmeden büyüyen gözler…
Çocukluk, ekranla tanımlanamaz.
Bir çocuğun hafızasında Wi-Fi şifresinden başka bir şey olmalı.
Bir yetişkin olarak sorumluluğumuz var.
Biz ne ekersek, onlar onu biçecek.
Çözüm: Yeniden Temas
Dijital çağda çocukları korumak için üç temel güç var:
🟥 Zamanı yönetmek
Önce aile kendi ekranını bırakmalı.
Çocuk gördüğünü taklit eder.
🟩 Bağ kurmak
Her gün minimum 20 dakika:
Ekransız, odaklı, sevgi dolu temas.
🟦 Gerçek hayatı göstermek
Park, toprak, yürüyüş, sohbet, kitap, müzik…
Bir çocuk için en değerli an:
Ebeveyninin dikkatini bütünüyle hissettiği andır.
Son Söz: Dijital Dünya Büyük, Çocuk Daha Küçük
Teknoloji düşmanımız değil.
Ama unutmayalım:
Ekran parlak, çocuk kalbi kırılgan.
Bir psikolog olarak şunu söyleyebilirim:
“Çocuklar ekrana değil, insana ihtiyaç duyar.”
Dijital çağın içinde, çocuk olabilmek mümkün…
Yeter ki biz yetişkinler onlara çocukluk alanı açmayı unutmayalım.

Bir eğitimci olarak mükemmel tespitler var … Her cümlede bir hisse almak vakti. Kaleminize , yüreğinize sağlık ..