Ramazan Bayramı'nda beslenme
Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Küçükkasap Cömert, Bayram sürecini az ve sık beslenme düzeni ile planlayarak 2.5-3 saat aralarla beslenmek gerektiğini kaydetti. Şeker ve yağ içeriği yüksek şerbetli hamur tatlıları yerine, sütlü veya meyve tatlıları tercih edilmesi gerektiğini belirtti.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Küçükkasap Cömert, Ramazan Bayramı dolayısıyla yazılı açıklama yaptı.
ORUÇ, TIBBİ OTORİTELERCE DE ŞİFA KAYNAĞI OLARAK BİLİNİYOR
Küçükkasap Cömert, açıklamasında, "Bu yıl tüm dünyada İslam alemi Covid-19 pandemisinin etkisinden biraz daha uzaklaşarak daha rahat bir ramazan ayı yaşadı. Mübarek günlerin manevi hazzıyla kendimize düzen vermede ilaç görevi gören Ramazan ayı, tıbbi otoritelerce şifa kaynağı olarak nitelenen oruçla tüm Müslümanların ruh ve beden sağlığına sağlık kattı" ifadelerini kullandı.
Ramazan ayının bitiminde normal yaşantımıza, beslenme düzenimize dönerken eskisinden daha sağlıklı olma hedefi ile süreci düzenlemenin son derece önemli olduğuna vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Küçükkasap Cömert, aksi takdirde, gastrointestinal sistem hastalıkları, reflü, gastrit, kan şekeri ve kan basıncı dengesinde bozuklukların ortaya çıkacağını belirtti.
KAHVALTIDA İŞLENMİŞ BESİNLERDEN UZAK DURULMALI
Tuğba Küçükkasap Cömert, kahvaltı öğünü için önerilerini şöyle kaydetti:
"Bayram sabahı kahvaltıda kızartma, kavurma gibi yöntemlerle hazırlanmış besinler yerine taze sebze-meyve ağırlıklı, protein kalitesi anne sütüne eşdeğer haşlanmış yumurta/yağsız omlet ile zenginleştirilmiş, tam buğday ekmeği tercih edilerek hazırlanan bir örüntü genel sağlığımızı korumanın yanı sıra iyileştirecektir. Aksine sucuk, salam türü işlenmiş besinlerin tercihi tuz içeriklerinin, börek türü besinlerin ise karbonhidrat, kızartmaların yağ miktarının yüksek olması olası hastalık yükünü beraberinde getirecektir."
Fotoğraf: Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Küçükkasap Cömert
Sindirim sistemi sorunları yaşamamak için ihmal edilmemesi gereken anahtar kurallardan söz eden Cömert, bayram sürecini az ve sık beslenme düzeni ile planlamaya, 2.5-3 saat aralarla beslenmeye vurgu yaptı. Sindirim sisteminin düzenli çalışmasını teşvik etmek, yeni düzene bedenin uyumunu desteklemek ve kabızlıktan korunmak için posa içeriği yüksek sebze, meyve ve kurubaklagil tüketimine de mutlaka özen gösterilmesi gerektiğine işaret etti. Aynı zamanda yoğurt, ayran gibi besinlerin bağırsak florasını düzenleyici etkileri unutulmamalı, ara öğün alternatifi olarak tüketilmesi gerektiğini vurguladı.
1 PORSİYON BAKLAVA GÜNLÜK ALINMASI GEREKEN ŞEKER MİKTARININ ÜZERİNDE
Şeker ve yağ içeriği yüksek şerbetli hamur tatlıları yerine, bayram sofralarını sütlü veya meyve tatlıları ile zenginleştirmek gerektiğini ifade eden Cömert, şu bilgileri verdi:
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gıdalara eklenen şekerin günlük 50 gr’ı geçmemesini belirtmiştir. Oysa sadece bir porsiyon baklava (100 gram) 60 gram şeker içermektedir. Bunun yanı sıra gün içinde tüketilen bal, reçel, pekmez, çikolata miktarları da düşünülürse mevcut riskleri öngörmek hiç zor olmayacaktır.
Ülkemizin bazı bölgelerinde geleneksel olarak uygulanan tatlı ikramının yanında sunulan ayranın, glisemik yükü yüksek olan şerbetli tatlıları bir miktar masumlaştıran sağlıklı bir uygulama olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Cömert, sütlü veya meyve tatlıları tercih edilemediğinde, bu uygulama önemli bir koruyuculuk sağlayacaktır.
KAKAO MİKTARI YÜKSEK ÇİKOLATALAR TERCİH EDİLMELİ
Çikolata tüketimi için, fındıklı, kramelli, sütlü, beyaz seçenekler yerine, kakao miktarının daha yüksek olması sayesinde yüksek antioksidan içeriği nedeni ile bitter olanlar tercih edilmeli, makul miktarlarda tüketime özen gösterilmelidir. Bitter çikolatanın, tip 2 diyabet, kardiovasküler hastalıklar ile ilintili risk etmenleri, kan yağları, kolesterol, insülin direnci, kan basıncı ve inflamasyon üzerine olumlu etkilerine dair bilimsel çalışmaların mevcut olduğu bilgisini paylaşan Cömert, son olarak yeterli ve dengeli beslenme düzeninin yanı sıra atlanmaması gereken noktalara dikkat çekti:
"En önemli nokta yeterli sıvı tüketiminin sağlanmasıdır (günde 2.5-3 litre). Çay ve kahveyi sıvı olarak tanımlamaksızın, su tüketimine özen göstermek son derece önemlidir, olası enfeksiyon durumunda ortaya çıkan temel bulgulardan biri olmasının yanı sıra hava sıcaklığında da artış nedeni ile dehidratasyon riski önlenmelidir ve bunun en iyi yöntemi de su tüketimidir. Özellikle bazı bitki çaylarının aşırı tüketimi, diüretik etki gösterebilmektedir. Bu dönemde bilinçsiz bitki çayı, aşırı kahve tüketiminden uzak durulmalıdır. Belirtilmesi gereken bir diğer konu ise asitli içecek ve hazır meyve sularının tüketilmemesi gerektiğidir, vücuda şeker yüklemekten öte katkı sağlamamaktadırlar."