Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Merve Tuğçe Ertaş
Merve Tuğçe Ertaş

Kardeş Kıskançlığı: Paylaşılmayan Sevgi Değil, Anlaşılmayan Duygu

Kardeş kıskançlığı tam da bu yeni düzenin, çocuk dünyasında yarattığı karmaşanın adıdır. Çoğu anne-baba için “normal bir süreç” olarak görülse de, bir çocuğun iç dünyasında fırtınalar koparan, bazen öfkeye, bazen sessizliğe, bazen de davranış değişikliklerine dönüşen oldukça hassas bir deneyimdir.

Kardeş kıskançlığı, çocuğun anne-babasını “kaybetme” korkusuyla tetiklenir. Sevginin bölüneceğini, ilginin azalacağını ve bir anda “büyümek zorunda bırakılacağını” hisseder. Bu nedenle çoğu çocuk, söze dökemediği duygularını; hırçınlık, gerileme davranışları (alt ıslatma, parmak emme), uyku sorunları, bebeksi konuşma ya da kardeşe yönelik öfke gibi davranışlarla dışa vurur. Bu noktada ebeveynin görevi çocuğu yargılamak değil, anlamaya çalışmaktır. Çünkü kıskançlık “kötü” değil; tanınmaya ihtiyaç duyan bir duygudur.

Bir psikolog olarak ailelerde en sık gözlemlediğim hatalardan biri, kıskançlığı “ayıp”, “gereksiz” ya da “abartı” olarak görmeleridir. Oysa çocuğun hissi gerçektir; gerçek olmasa bu kadar güçlü bir duygu yaratmazdı. Çocuğun, kardeşini sevmiyor olması değildir mesele… Asıl kaygı, “Artık beni eskisi gibi sevmeyecekler mi?” sorusuna cevap bulamamaktır.

Bu nedenle ebeveynlerin tavrı, sürecin nasıl şekilleneceğini belirleyen en güçlü etkendir.

Kıyaslamak, “Bak kardeşin ne kadar uslu”, “Sen artık abisin/ablamsın” demek; çocuğu bir rekabet duygusuna iter. Rekabette sevgi değil, mücadele vardır.

Aşırı yükleme, yani “Sen büyüksün, anlayış göstermelisin” telkini ise çocuğu bir anda rol değişikliğine zorlar. Bu çocuğun içsel bütünlüğünü zedeler ve duygularını bastırmasına neden olur.

Oysa çocuklar, yeni kardeşe uyum sürecinde en çok güvende hissetmeye, sevilmeye devam edildiğini bilmeyi ve duygularına alan açılmasını ister.

Çocuğun kardeşine karşı öfke duyması, onun kötü niyetli olduğunu göstermez; duygularını yönetmekte zorlandığını gösterir. Aile içindeki iletişimin temel cümlesi şu olmalıdır:

“Duyguların bizim için önemli. Kıskanmana kızmıyoruz, seni anlamaya çalışıyoruz.”

Kıskançlığı azaltmanın en etkili yollarından biri, her çocukla özel ve bölünmemiş zaman geçirilmesidir. Bu zamanın süresinden çok niteliği önemlidir. Birlikte oyun oynamak, sohbet etmek, küçük sorumluluklar vermek, çocuğa karar alma süreçlerinde rol tanımak; “Ben hâlâ değerliyim” hissini güçlendirir. Bebekle ilgili rutinlerin bir kısmına kardeşi dahil etmek ise rekabeti iş birliğine dönüştürür.

Ayrıca büyük çocuk, kardeşiyle ilgili olumlu davranışlarında mutlaka takdir edilmelidir; fakat bu takdir, “Sen artık abisin/ablamsın” şeklinde değil, doğrudan çocuğun emeğini onore eden cümlelerle yapılmalıdır:

“Onu sakinleştirmene bayıldım.”

“Bebeğe oyuncağı seçerken ne kadar düşünceli davrandın.”

Unutmamak gerekir ki kardeş ilişkisi, bir çocuğun duygusal gelişiminde eşsiz bir deneyimdir. Paylaşmayı, sabretmeyi, empati kurmayı, bazen kavga etmeyi ama sonunda barışmayı bu ilişki içinde öğrenir. Ancak bu ilişkide güvenli bağın oluşabilmesi için yetişkinlerin rehberliği şarttır.

Kardeş kıskançlığı, doğru yönlendirme ile zaman içinde doğal bir uyum sürecine dönüşebilir. Yeter ki çocuk, duygularının kabul gördüğü bir aile ortamında büyüsün.

Ve belki de en önemlisi:

Bir çocuğun sevgisi asla eksilmez; yalnızca yön bulmaya çalışır. Ailenin görevi, o sevginin güvenle akacağı yolu açmaktır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER