Türkiye’nin durumunu incelemek üzere 1848’de İstanbul’a gelen İngiliz seyyah Charles MacFarlane, raporunda hiç beklemediği bir sahneyle karşılaştığını yazdı: Gülhane’de ve Tıbbiye’de yetişen genç hekimlerin heyecanı. Yabancı bir gözlemciye göre, devletin geleceği bu öğrencilerin ellerindeydi. MacFarlane, salgın hastalıklarla mücadeleden askerî sağlık hizmetlerine kadar pek çok alanda Tıbbiye’nin yükselişini, Osmanlı modernleşmesinin anahtarı olarak değerlendirdi.

🩺 Genç hekimler devleti ayakta tutacak güç
MacFarlane, Tıbbiye öğrencilerini “gayretli, kabiliyetli ve memleketine faydalı olma arzusunda gençler” olarak tanımlıyor. Ona göre tıp eğitimi, bir güvenlik meselesiydi.
“Ordunun gücü, hekimlerin sağladığı sıhhatle mümkündür.”
Bu tespit, 19. yüzyılın şartlarında dikkate değer bir yorum.
🕌 Karantina ve modern sağlık uygulamaları
Seyyahın notlarında en çok ilgisini çeken alanlardan biri karantina sistemi oldu. Kolera ve veba dönemi için Hasköy Karantina İstasyonu’nun Avrupa standartlarında olduğunu yazdı.
“İstanbul’da uygulanan yöntemler, bazı Avrupa şehirlerinden geri değildir.”
⚔️ Askerî tıp: savaş öncesi hazırlık
MacFarlane, hekim eksikliğini stratejik bir risk olarak görüyor. Bu nedenle Tıbbiye’nin varlığını, sadece sağlık değil, devlet bekası açısından değerlendirdi.
🧭 Uzun vadede nüfuz ve diplomasi
Raporda dikkat çeken bir diğer cümle:
“Türkiye’nin uzak memleketlerde nüfuz kurmasının yolu, hekim yetiştirmekten geçer.”
MacFarlane’ın gözünden Tıbbiye, bir okuldan fazlasıydı: bir millet projesi. Genç doktorların enerjisi ve modern tıp eğitimi, Osmanlı’nın kaderini değiştirecek gücün simgesi olarak görüldü. Aradan 175 yıl geçti; fakat bugün hâlâ aynı cümle geçerli:
“İnsan yetiştirmek, bir milletin yazgısını belirler.”
